Neden kelimeleri aklında tutamıyorsun? Bu soruyu yanıtlamaya öğrenmenin tanımını yaparak başlayalım. Literatüre göre öğrenme, davranıştaki gözlemlenebilir ve kalıcı değişikliktir. Yani ilgili davranış setini değiştirdiğimizde ve bu değişiklik kalıcı olduğunda öğrenme gerçekleşmiş olur.
Bu kavram çoğunlukla "anlama" ile karıştırılıyor. "anlama" dediğimiz olgu, bir bilgiyle karşılaştığımızda onun bizim zihnimizde bir imge, bir düşünce yaratması ve bunun içinde bulunduğumuz durumla ilişkili olması meselesidir. Yani bir durumu, meseleyi ya da bir bilgi setini anladığımızda illaki öğrenmiş olmayız.
Ben bu farklılığı şu örnekle anlatıyorum: Bir futbolcuyu bir maçta rövaşeta atarken gördüğümde onun ne yaptığını anlayabiliyorum ancak bu benim de rövaşetaya kalkabileceğim anlamına gelmiyor. Anlama, maçı izlerken futbolcunun hangi hareketleri yaptığını kavramaysa öğrenme de o hareketleri bizim de yapabilmemizdir.
Kelime ezberi meselesine gelecek olursak, bir kelimeyi bir parçanın içinde gördüğümde ve sözlükten anlamına bakıp okumaya devam ettiğimde o kelimenin cümle içindeki diğer yapılarla ilişkisini ne anlamış oluyorum ne de o kelimeyi öğrenmiş oluyorum. Bu da okuduğum parçanın o cümlesinin analiz edilmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Bir okuma parçasını okuyup varsa ilgili sorularını yanıtlamam, o parçadan maksimum verimi aldığım anlamına gelmiyor. O parçaya geri dönüp cümleler ve kelimeler arasındaki ilişkiyi analiz etmem, hangi kısımları anlamadığımı fark etmem ve bu kısımları anlamak için çaba sarf etmem ve soru sormam gerek. Bir kavramın üzerine ne kadar kafa yorar ve onunla ilgili ne kadar konuşursam (evet "konuşmak" burada önemli) o kavram bende o kadar fazla anı yaratır ve insan zihni davranış değişikliklerini, hatırlayabilmeyi ve anlamlandırmayı anıları üzerinden sağlar.
Veya eline bir kelime listesi alıp bunu ezberlemeye çalışan insanlarla karşılaşıyorum. Benzer bir şeyi Türkçe'de yapsalar ne kadar efektif olur sizce? Bir kelime ya da ifadeyi öğrenebilmemin iki boyutu var. Bunlardan birincisi, o kelime ya da ifadeyi tekrar gördüğümde ya da duyduğumda benim zihnimde bir imgeyi çağrıştırması. İkincisi ise, bir konuşma ya da yazma sırasında ilgili bağlamda yeri ve zamanı geldiğinde o kelime ya da ifadeyi hatırlayabilmem. Bunların ikisi de farklı tipte çalışmaları gerektiriyor ve birincisi olmadan ikincisi tahmin edersiniz ki gerçekleşmiyor. Yani bir ifadeyi kullanabilmem için öncesinde o ifadeyi düzenli bir süre boyunca duymuş ya da görmüş olmam gerekiyor.
Birinci tip bir öğrenme için öncelikle seviyeme uygun bir okuma parçası seçerek işe başlayabilirim. Bu bir hikaye, bir makale ya da işimle ilgili bir yazı olabilir. Size kalmış. Bir parçanın seviyenize uygun olup olmadığını şöyle anlarsınız: O parçada geçen kelime ve cümle yapılarının aşağı yukarı %70'ine hakimseniz o parçayı anlayabilirsiniz. Bu oran ne kadar düşerse o parça size o kadar zor gelir ve sizi yorar. Bu, o parçadan hiçbir şey öğrenemeyeceğiniz anlamına gelmese de iç motivasyon ve sürdürülebilirlik arasında bir denge sağlayabilmemiz ve verimli çalışabilmeniz için bir parçanın aşağı yukarı %70'lerde anlaşılabilir olması gerekir.
Seviyemize uygun bir okuma parçası seçtikten sonra okumamızı yapıp bilmediğimiz kelimelerin altını çiziyoruz. Parça bitene kadar okumayı ve anlamlandırmaya çalışmayı kesmeyin. Yanlış da olsa okuduğunuz kısımlara bir anlam yükleyin. Okuma bittikten sonra varsa parçaya dair soruları yanıtlıyoruz ve ardından sözlük çalışması geliyor. Okumayı yaparken altını çizdiğimiz kısımlara sözlükten bakıyor ve sözlükte bize verilen örnek cümlelerle parça içindeki anlamı karşılaştırıyoruz. Bu işlemi yaparken kendimizi %100 ikna etmemiz çok ama çok önemli. Eğer okuduğunuz bir kısmı tam olarak anlayıp anlamadığınızdan emin değilseniz mutlaka öğretmeninize ya da seviyesi sizden daha ileri olan birine sorun ve oradaki yapının ya da kullanımın nasıl olduğunu açıklamasını isteyin.
Sonraki aşamada parçada geçen bilmediğiniz ifadeleri kelime defterinize yazın. Yazdığınız sözcüklerin ya da ifadelerin Türkçe karşılıklarını yazıyorsanız bu yazdığınız kısımların üstünü bir postit ile kapatın. Altlarında mutlaka örnek cümleler olsun. Örnek cümlelerinizi okuduğunuz parçalardaki kullanımlardan ya da sözlükteki örnek cümlelerden seçebilirsiniz. Oluşturduğunuz kelime defterini her gün en az bir kere baştan sona dikkatli bir şekilde okuyun. Bu okumayı yaparken hedef kelimelerin Türkçe karşılıklarını postitlerle kapatmış olduğunuz için ilk etapta ne anlam ifade ettiklerini hatırlayamayabilirsiniz, ki zaten buradaki amaç da bu. Örnek cümlelere bakıp kelimelerin anlamlarını hatırlamaya çalışın. Unutmayın! Bir bilginin üzerine ne kadar çok düşünürseniz beyninize o bilginin o kadar önemli olduğu sinyalini yollarsınız. Bu da öğrenme, yani davranış değişikliği şansını arttıracaktır.
Kelime defterimizdeki hedef kelimelerden 3-5 tanesini seçerek kısa paragraflar yazmayı deneyebiliriz. Kelimeler birer birimdir ve bu birimlerden oluşturulan bir bütün olan paragraf zihnimizin anı yaratmasına yardımcı olacak ve yaratılan anı sayesinde kelimeler aklımızda daha kolay kalacaktır.
Bazılarınız ise, "Servet benim okumayla işim yok. Ben dinlerken öğrenmek istiyorum" diyecektir. Bu arkadaşlar için yine seviyelerine uygun bir dinleme çalışması şart. Eğer karşılıklı diyalog halindeyken yeni kelimeler öğrenme telaşındaysanız da durum farklı değil. Diyalog sırasında da konuşmadığınız zamanlarda zaten dinleme çalışması yapıyorsunuz. Önemli olan nokta yine dinlediğiniz parçanın en az %70'ini anlayabiliyor olmanız gerekliliği. Eğer anlama oranınız bunun altındaysa başka bir şey dinleyin. Vaktinizi ve enerjinizi çarçur etmeyin. Anlayamadığınız bir yer geçtiğinde, eğer önemli olduğunu düşünüyorsanız, durdurun (evet konuştuğunuz kişiyi de durdurabilirsiniz). Tekrar dinleyin. Eğer yakalayamıyorsanız yavaşlatın. Yine anlayamazsanız seviyesi sizden daha iyi olan birine sorun ve ifadenin yazılı halini mutlaka görün. Eğer diyalog halindeyseniz nasıl hecelendiğini sorun ve telefonunuza ifadeyi yazın. Sonrasında siz de duyduğunuz gibi söylemeye çalışın. Ne kadar çok ve sık duyduğunuz gibi söylemeye çalışırsanız o kadar fazla anı yaratacaksınız ve daha çabuk öğreneceksiniz.
İkinci tip öğrenme için ise konuşma ve yazma sırasında kelime defterinize öncesinde işlediğiniz, gündeminizde olan kelimeleri kendinize hatırlatın. Bunun için konuşma veya yazma seansından önce kısa bir hatırlatma faydalı olacaktır; kelime defterinize hızlıca bir göz atabilirsiniz. Hedefinizdeki kelimeler çok fazla olmamalı. İlgili kelime ya da ifadeyi öğrenene kadar 3-5 kelimeden fazlasını gündeminize almayın. Bu 3-5 kelimeyi ne zaman öğrendiniz ve artık konuşma ya da yazmanızın doğal bir parçası haline geldiler, o zaman yeni bir 3-5 kelimelik sete geçebilirsiniz.
Bu noktada birim sürede ne kadar kelime öğrenebileceğimiz sorunsalı gündeme geliyor. Bazı İngilizce öğretmenlerinin "Haftada en az 50 kelime öğrenmelisin" gibi söylemlerine şahit oluyorum. Bu açıkçası hiç de gerçekçi değil. Elli adet yeni kelimeyi bir hafta içinde bırakın hedef dilde öğrenmeyi, ana dilimizde bile öğrenmemiz çok güç. Bu yüzden hedeflerimizi daha gerçekçi oluşturmamızda fayda var. Aksi takdirde üzerimizde gereksiz bir stres yaratmış oluyoruz. Yıllar içinde gözlemlediğim ideal oran 3-5 kelimenin iki hafta gibi bir sürede öğrenilmeye çalışılması. Bu, yukarıda bahsettiğim her iki öğrenme türünü de kapsıyor. Elbette ki sınav hazırlık gruplarında bu oldukça yavaş denebilecek bir hız. Tam olarak bu yüzden ilgili sınava hazırlanmaya başlamadan önce bu sürece hazır olduğumuzdan emin olmakta fayda var. Eğer İngilizceniz A1 seviyesindeyse B2, C1 ve C2 düzeylerinde metinlerin yer aldığı bir sınava hazırlık aşamasına gelmek için en azından 6-8 ayı gözden çıkarmanız ve sonrasında sınava hazırlanmaya başlamanız en ideal senaryodur.