En Azından Fikri Fakirliği

Geçenlerde bir arkadaşım, "Servet, geçen yıl sen yüzme tekniğini yeni öğrenmeye başlamıştın ve ben de İngilizce öğrenmeyle ilgili planlar yapıyor ve hayaller kuruyordum. Sen şu an yüzme tekniğini oldukça geliştirdin ama ben hala İngilizce öğrenme ile ilgili planlar yapıyor ve hayaller kuruyorum" demişti. Bu yazının ana fikri aslında bu cümle.

Öğrencilerimin benden duymaktan en fazla nefret ettikleri cümlem, "Hayatın size bir borcu yok" ifadesidir büyük ihtimalle. Çevremdeki insanların birçoğunun ise çoğu zaman sanki hayatın onlara bir borcu varmış gibi hareket ettiklerine şahit oluyorum. Bu ne demek? Şöyle açıklayayım: Bir spor salonuna gidiyorsunuz. Amacınız kilo vermek ve kas yapmak. Hocanız antrenman programınızı yazdı ve beslenmede nelere dikkat etmeniz gerektiğinden genel hatlarıyla bahsetti. İlk iki hafta bir crash diet uygulayıp bütün sağlıksız besinlerden uzak durmayı denediniz. İki hafta sonunda zihinsel direnciniz her sağlıklı insanınki gibi çöktü ve siz zayıf olduğunuzu düşünmeye başladınız ve diyete devam edemediniz. Diyete devam edememeniz spor salonunu da aksatmanıza neden oldu. Artık üç gün yerine bir gün gidiyorsunuz ve onda da idmanınızı istemeye istemeye yapıyorsunuz. Bunun yerine günlük yarım saatlik yürüyüşlere başladınız ve düşünceniz şu yönde evrildi: "En azından günlük yürüyüşlerimi aksatmıyorum". Üç ay sonunda kas gelişiminizde en ufak bir ilerleme yok ancak belli miktar kilo verdiniz. Şimdi elinizde iki seçenek var. Birincisi ya sorumluluk sahibi, olgun bir birey gibi "Başlangıçta motivasyonum aşırı yüksekti ancak hayat alışkanlıklarımı buna uyduramadım ve istediğim sonuçları elde edemedim. Ancak üç ayın sonunda aldığım sonuç da aslında hiç fena değil. Belki ilerleyen süreçte daha farklı değişiklikler yapıp daha iyi sonuçlar elde edebilirim" diyeceksiniz ya da ikinci seçenekte ise, ergen çocuk misali aldığınız kararların sonuçları ile yüzleşmek yerine önceki konfor alanınıza dönüp belli bir süre sonra akşam yürüyüşlerinden de vazgeçeceksiniz.

"En azından" fikir fakirliğinin yol açtığı en büyük yara, sizi hedeflerinizden uzaklaştırması değil; umudunuzu tüketmenize neden olması. Parçanın girişinde örneğini verdiğim arkadaşımı birkaç hafta sonra bir yerlerden bulduğu bir İngilizce ders kitabıyla çalışırken gördüm. Sözüne güvendiği bir İngilizce kursunun hocası eline bu kitabı tutuşturmuş ve bundaki kelimeleri ezberlemesini söylemiş. Yabancı dil eğitimine dair ortalama her insanın düşüneceği tarzda kelime eksikliğini giderdiğinde İngilizce öğrenebileceğini sanan bir insan olarak da bir İngilizce öğretmeninin düzgün bir planlamayla kullanmayı öğreneceği bir ders kitabına çalışmaya başlayan arkadaşımı ve kitabını iki hafta sonra tekrar bir arada görmemeye başladım. Sizce bu bir tesadüf mü? Hatta kitapla ilk gördüğümde bunun bir işe yaramayacağını, asıl yapması gerekenin farklı olduğunu söyledim. Ona asıl yapması gerekenleri öncesinde detaylarıyla anlattığımı da belirttim. Oysa o "En azından kelime ezberliyorum" düşüncesiyle kendi için "kolay olan" yolu tercih etti. Bu şekilde düşünen her insan gibi onun da vakti yok, o da çok yoğun vs. vs...

"En azından" fikri fakirliği sizin konfor alanınızdan çıkmanıza engel olur. Hayatınızı yapmak istediğiniz şeye göre evriltmektense yapmak istediğinizi sizin hayatınızın içine sokuşturmaya çalışır. Oysa hayatın size bir borcu yok. Edinmek istediğiniz beceri için gerekli olan şeyleri yapmıyorsanız o beceriyi edinemezsiniz. Nokta. Bunun nasıl başarılacağını eğer öğrenmeyi çok iyi bilen ve kendisini çok iyi tanıyan bir insansanız siz de bulabilirsiniz ancak öğrenmeyi çok iyi bilen ve kendini çok iyi tanıyan bir insan olarak söylüyorum ki toplumda bu tarz insan sayısı gerçekten çok az. Öyleyse bir tek seçeneğiniz kalıyor. O da edinmek istediğiniz becerinin gereksinimlerini sizin programınıza ve öğrenme şeklinize görece uyduracak ve bu gereksinimlerle sizin aranızda bir köprü, bir uzlaşmacı işlevi görecek bir uzmanla çalışmak ve sonrasında da gerekenleri yapmak.