Öğrenme Cesaret İşidir

İnsan ilk eğitimini içine doğduğu ailede alır. Sonrasında yaşadığı toplumu tanımaya başlar ve ardından okul ortamı gelir. Okul bittikten sonra kişinin kendisiyle olan iletişim ve içinde yaşadığı toplumla olan iletişimi vasıtasıyla da sürüp gider. Doğduğumuz ilk günden verdiğimiz son nefese kadar öğreniriz. En azından olması gereken budur ancak gelişmemiş toplumlarda bireyler cehalet sarmalına dolanır ve "Cehalet Erdemdir" mottosuyla yaşamlarını sürdürürler.

Kişisel konfor arayışının zirve yaptığı günümüzde insanların her geçen yıl öğrenmeden ve kişisel gelişimden uzaklaştıklarına şahit oluyorum. Sosyal ve yönetimsel konulara duyarsız, toplum tarafından dışlanmaktan ödü kopan, parçalarına ayrılmış bir sosyal yapıyla karşı karşıyayız. Günlük hayata baktığımızda en az duyduğumuz ifadelerden biri "Bilmiyorum". Cem Yılmaz'ın gösterisindeki Faruk Eczanesi şakasını hatırlatmak isterim. Trafikte insanların neden bu kadar saldırgan olduklarına bakın mesela. Hatamız yok, bilmiyor değiliz ve karşı taraftan da öğrenecek değiliz... Sosyal medya devriminin getirdiği bireyselleşmenin altı doldurulamayınca ortaya çıkan tablo tam olarak bu.

Peki bireyselleşmenin altı nasıl doldurulur? Bu elbette ki gerçeğin arayışıyla mümkündür. Bunun için kişinin kendi iç dünyasından işe başlaması gerekir. Doğruluğundan adı gibi emin olduğu olgulara "Neden?" veya "Nasıl?" sorularını sorup cevaplarını aramaya başladığında kişi korktuğu cevaplarla yüzleşmeye başlayacaktır. Örneğin, dört yıllık bir üniversiteyi bitirip harıl harıl iş aramak zorunda kalan genç kendisine "Neden şu anda bu sıkıntıyı yaşıyorum?" diye sorduğunda geçirdiği dört yıl boyunca para kazanma sorunuyla yüzleşmeyi ertelediği cevabıyla karşılaşacaktır. Başka bir örnek olarak, ruh ikizini bulduğunu düşünüp apar topar evlenen ancak bir-iki yıl içinde bambaşka bir insana dönüşen birey "Bu durum nasıl oluştu?" diye kendisine sorduğunda çocukluğundan itibaren kabul ettiği bazı gerçekliklerin onu nasıl yanlış seçimler yapmaya sevk ettiğini fark edecektir. Kaçak yapı gibi inşa ettiğimiz benliklerimize bazen tüm katları yıkıp yeni temeller atılması ve yeni katlar çıkılması gerekir. İşte bireyselleşme böyle gerçekleşir.

Bu süreç de, yazının başlığından anlaşılacağı üzere, cesaret işidir. Antik Yunan felsefesi "Kendini bil" mottosuyla başlar. Dünyayı tanımamız ancak kendimizi tanımakla mümkündür. İyi bir spor hocası öncelikle kendi bedenini iyi tanımak zorundadır ve tüm teorik bilgisini bu kendini tanıma olgusu üzerine inşa eder. İyi bir öğretmen öncelikle iyi bir öğrenci olmak zorundadır. Öğrenmeyi bilmeyen biri öğretemez. Bu verdiğim örnekler çoğaltılabilir fakat hepsinin ortak noktası cesur olma ilkesidir. Kişi, eksiklikleri ve hatalarıyla yüzleşebildiğinde korkularına galebe çalabildiğini görür ve ancak bu şekilde onların üzerine gider. Korkularıyla yüzleşebilen kişi öğrenir.

Öğrenmenin tanımını burada hatırlamakta fayda var. Öğrenme, davranışta gözlemlenebilir ve kalıcı değişikliktir. Bu elbette ki davranışçı ekol baz alınarak yapılmış bir tanımdır. Biz bunu duygu ve düşüncelerdeki değişim olarak da genişletebiliriz. Bir insanı insan yapan üç unsur da böylelikle mevzunun içine dahil edilmiş olur: duygu, düşünce ve davranış. Bu üçünü de değiştirebiliyorsak öğreniyoruz diyebiliriz.

Konu yabancı dil öğrenimine geldiğindeyse bir farklılık arz etmiyor. Kişi, öğrendiğini düşündüğü bilgileri uygulamaya geçirdiğinde insanların onun hakkında ne düşüneceğinden korkuyor. En azından kişinin kendisine söylediği bu. Bana sorarsanız kişi kendisiyle yüzleşmekten, hatalarının onun canını acıtmasından ve hareket halinde olmaktan korkuyor. Öğrendiğini düşündüğü bilgilere meydan okunmasından, "Ya yanlış biliyorsam" korkusundan, yeni birine dönüşmekten korkuyor. Düşmeden yürümeyi öğrenen, "agu" demeden konuşmayı öğrenen, su yutmadan yüzmeyi öğrenen yokken Simple Past ile Present Perfect ayrımını yapamamaktan korkuyor. Oysa bu da bir süreç ve eğer sen bu farkı öğrenememişsen öğrenememişsindir. Bunu kabul edip yola bu farkı öğrenmek için adımlar atarak devam edecek olman seni bu kadar incitmemeli. Bir şeyler konusunda mutlaka zayıf olduğunu biliyor ve aktif şekilde bu zayıflığı arıyorsan ancak ve ancak o zaman güçlüsün. Bunu yapmak da evet cesaret ister.

Şimdi karamsar bir yazı oldu kabul etmek lazım ancak durum o kadar da vahim değil. Zira eğitimde bildiğimiz bir şey varsa o da her türlü duygu, davranış ve düşüncenin değiştirilebileceği. Eğer yeterince cesur değilsen kendine cesaretini arttırmak istediğin bir alan seç. Ben İngilizce öğretmeni olduğum için bunu yabancı dil öğrenimi olarak ele alıyorum. Sosyal bir aktivite olması korkularını tespit etme açısından sana daha kolaylık sağlayacaktır. Bu bir İngilizce okuma kulübü olabilir ya da yabancı insanlarla tanışacağın bir platform olabilir. İnternette kısa bir araştırmadan sonra sana uygun sosyal ortamı bulabileceğine eminim. Bu etkinliklere düzenli olarak katıl ve yeni insanlarla tanış. Yaptığın aktivite her ne ise heyecandan sesin titreyecek, kalbin duracak gibi hissedeceksin ama vazgeçme çünkü vazgeçmen seni konfor alanının dışına itmeyecek. İstediğin her an vazgeçme özgürlüğüne sahipsin. Aktivite bittikten sonra eve gel ve o aktivite ile ilgili duygu ve düşüncelerini yazmaya başla ve kendine "Neden?" ve "Nasıl?" sorularını sor. Örneğin, "Anna ile konuşurken aşırı heyecanlandım. Neden? Çünkü hata yapmaktan korkuyordum. Neden? Çünkü beni yargılamasından korktum. Neden?..." Bu soruların nereye kadar gittiğine bak. Korktuğun şeyin başkaları değil kendi iç sesin olduğunu göreceksin. Eğer bu çalışmayı yeterince yaparsan korkularının azaldığına şahit olacaksın.