İngilizce Konuşurken Neden Heyecanlanırız

Bu sorun aslında daha çok İngilizce konuşmayla değil genel olarak sosyalleşme eksikliğiyle alakalı. Konunun zihninizde somutlaşması için size şu soruyu sorayım: Herhangi birinin aracılığı olmadan biriyle en son ne zaman tanıştınız? Çoğumuz en son biriyle bu şekilde ne zaman tanıştığımızı hatırlamıyordur bile. Bunun sebebi, yıllar içinde en zor sosyal durumlardan kademeli olarak kaçınan bireyler haline dönüşmemiz.

Zorlayıcı sosyal durumlara diğer örnekler, birine şarkı söyleme, diğer insanlarla dans etme, yeni bir ortama girme, sunum yapma şeklinde verilebilir. Bunlar bizi zorlayan ama diğer taraftan da sosyal zekamızı geliştiren süreçlerdir. Kendimizi bu gibi durumlara yeterince maruz bırakırsak zaman içinde daha az zorlandığımızı fark ederiz.

İngilizce konuşma pratiğinden devam edecek olursak, konu diğer meselelerde olduğu gibi bir performans endişesi meselesidir. Kişi, kendisine o kadar da güvenmediği bir becerisini sosyal ortamda sergilemek zorunda kaldığında hata yapmaktan korkar ve bu korku onda tedirginlik yaratır. Kurduğu her cümle, söylediği her sözde kendini kontrol etme telaşı artar ve kişi süreç içinde rahatlama yerine kontrolü kaybettiğini düşünmeye başlayıp içinde bulunduğu durumu ya da sosyal çevreyi terk etme dürtüsünü tecrübe eder. Yaşadığı endişe dayanılmaz bir boyuta geldiğinde kişi artık adeta bir travmaya maruz kalmıştır. Bu sebepten benzer bir ortama hazır hissetmeden girmek istemez. Kendini hazır hissetmek için dersler almaya başlar ancak aldığı derslerin yaşadığı sosyal anksiyete ile pek bir alakası yoktur. Kişinin yaşadığı olumsuz duygular ve aklına gelen otomatik düşünceler derste analiz edilmez. Derste işlenen konular kişinin İngilizce bilgisini geliştirmeye yöneliktir; iç dünyasındaki farkındalığı arttırmaya yönelik değil.

Eğer böyle bir süreç içindeyseniz her şeyden önce size tavsiyem aşırı kontrolcü bir birey olduğunuzun farkına varmanız olacaktır. Kontrol edemediğinizi düşündüğünüz an çok büyük ihtimalle bir anksiyete atağı geçiriyorsunuz ve bu da kontrolü daha çok kaybetmenize neden oluyor. Ardından süreç bir kısır döngüye giriyor. İngilizce konuşurken ya da dinlerken süreç aslında bir tür kontrollü serbestliktir. Bunu bisiklet sürmeye ya da yüzmeye benzetebiliriz. Bisiklet sürerken dengede durmanız ilerliyor olmanıza bağlıdır. Eğer durursanız düşersiniz. Yüzmede de benzer bir durum söz konusudur. İngilizce konuşurken de akışta kalmanız gerekir. Bu akış sırasında doğru konuşmaya değil iletişimde kalmaya odaklanmanız gerekiyor. Söylediğiniz ifadelerin hiçbirinin doğru olup olmadığını kafaya takmamalısınız. Sizin için önemli olan karşı tarafın sizin vermek istediğiniz mesajı alması olmalı. Ben buna "being in the zone" diyorum; yani "zonea girmek ya da zoneda olmak". Zonea girdiğinizde bunu hissedersiniz. Yaptığınız aktivite her ne ise akışa geçtiğinizi hissedersiniz. Bisiklet sürme örneğini aklınızdan çıkarmayın.

Bazılarınız hemen "Peki ya yanlış bir şey söylersem? O zaman beni yanlış anlamayacak mı?" diye soracaksınız. Evet yanlış anlayacaklar ancak bunu düzeltebilirsiniz. İletişimde amaç hiçbir zaman dili doğru kullanmak değildir. Amaç, sizin zihninizdeki düşüncelerin sizin zihninizdeki halleriyle karşı tarafa geçmesini sağlamak ve aynı şekilde karşı taraftaki düşüncelerin de sizin zihninizde canlanmasını sağlamaktır. Bu her zaman başarılamayabilir ama başarılamadığı her an yeniden denenebilir. En nihayetinde bu sizin ana diliniz değil. Hata yapmanız çok normal. Süreçten ne kadar çok keyif almaya çalışır, bunu bir oyun gibi görür ve akışta kalırsanız o kadar hızlı öğreneceksiniz.

Olayın diğer boyutu, az önce de değindiğim gibi, karşı tarafın söylediklerini anlamlandırabilmeniz ve karşı taraf konuşurken akışta kalabilmeniz. Özellikle dinlerken zihninizin sürekli çeviri yapmaya çalıştığına şahit oluyorsanız dinleme becerinizi pratiklemeniz lazım. Bunun nasıl yapılacağını başka bir yazımda anlatıyor olacağım. Eğer dinlerken sürekli her şeyi çevirmeye çalışmıyorsanız ancak aralarda bazı sözcüklere ya da ifadelere takılıp kalıyorsanız ve bu konuşmanın kalan kısmına odaklanmanızı zorlaştırıyorsa yine aynı sorunla karşı karşıyayız: kontrol etme ihtiyacı. Bu noktada odaklanmanız gereken yine akışta kalmak ve karşı tarafın genel hatlarıyla size ne anlatmaya çalıştığını kavrayabilmek. Eğer takıldığınız ifade size anlatılmaya çalışılan şeyi anlamanızı engelliyorsa bunu karşınızdakine sorabilirsiniz. "Excuse me. What do you mean by ...?" gibi bir ifade ya da belki duruma göre daha kibarı işinizi görecektir ve kimse sizi bu soruyu sordunuz diye hakir görmez. Sorup diyaloğunuza devam edin ve karşınızdakinin ne anlattığına odaklanın; hangi kelimeleri seçtiğine ya da telaffuzunun nasıl olduğuna değil.

Eğer bu süreçleri takip ederken karşı konulmaz bir kaçma dürtüsü yaşıyorsanız ve durum sizin için sürdürülebilir değilse bu kısım tam sizin için. Öncelikle klinik psikolog David Burns'ün meşhur kitabı "İyi Hissetmek -- Yeni Duygudurum Tedavisi"ni alın ve içindeki egzersizleri yaparak okuyun. Bu egzersizler size Bilişsel-Davranışsal Metodu tanıtacak. Bu metodu kullanarak İngilizce konuştuğunuz her sosyal durumdan sonra kitabın içindeki tabloları kullanarak kendinize notlar alın ve konuyla ilgili duygusal ve durumsal farkındalığınızı arttırın. Örneğin, iş yerinizde İngilizce konuşmanız gereken bir durumla karşılaştınız diyelim. Bir arkadaşınız sizi kendisini ziyarete gelen Kanadalı bir arkadaşı ile tanıştırdı. Kanadalı size "Nice to meet you" dedi ve siz de o kadar heyecanlandınız ki ağzınızdan hiçbir ifade çıkmadı. Son derece kaba bir şekilde arkadaşınıza döndünüz ve ofiste işlerinizin olduğunu söylediniz ve Kanadalıya belli belirsiz bir selam verip ortamdan ayrıldınız. İlk işiniz bu durumu kağıda dökmek olmalı. Kitapta yer alan egzersizleri bu ve buna benzer yaşadığınız olaylarla ilgili yapın. Eğer kendinizi düzenli olarak bu tarz durumlara maruz bırakır ve bu durumların üzerine dediğim şekilde çalışırsanız sorununuz büyük ihtimalle çözülecektir. Eğer çözülmezse bir klinik psikologdan profesyonel yardım alın.

Toparlamak gerekirse İngilizce konuşurken aşırı heyecanlanmamızın sebebi performans anksiyetesidir. Bu da kontrol etme dürtüsüyle doğrudan ilintilidir. Akışta kalmayı öğrenip kontrollü bir serbestlik yakaladığınızda sorununuz çözülecek. Elbette bunun için bolca konuşma pratiği yapmalı, yeni insanlarla tanışmalı ve kendinizi farklı sosyal ortamlarda test etmelisiniz.